Müziğin ilahi bir boyut var

Tunus’un kıyı şeridinde bulunan Teburca adlı küçük bir kasabada, cami ile ev arasında geçen yoksul bir hayatı, müezzin dedesinin eşsiz Kur’an sesleri ve mutfakta radyo eşliğinde şarkılar mırıldanan annesi ile renklendiren bir çocuk düşünün. O çocuk, “Eğer caz müzisyeniyseniz, bu kaderinizde yazılıdır; eğitim almanız gerekmez, zaten onunla doğmuşsunuzdur” diyen Dhafer Youssef’tan başkası değil. Tunus havalarından Arap lirizmine, Akdeniz esintisinden Kavvali geleneğine, sufi rüzgârlarından Hint müziğine kadar zengin bir müzikal yapının göbeğinde gezinen Youssef, müzikal yolculuğunda varmak istediği nihai makamı “Muhammed Omran ile Miles Davis arasında bir yer” olarak tanımlıyor. Beyoğlu Kültür Yolu Festivali etkinlikleri kapsamında Türkiye’ye gelerek AKM’de sevenleriyle buluşan Tunuslu vokalist ve udi Dhafer Youssef ile ilahi bir boyutu olduğuna inandığı müziği konuştuk.

– “Eğer caz müzisyeniyseniz, bu kaderinizde yazılıdır; eğitim almanız gerekmez, zaten onunla doğmuşsunuzdur” diyorsunuz. Siz caz için doğduğunuzu ne zaman, nerede fark ettiniz?
Teboulba’da mütevazı bir ailede doğdum, ailemde müzisyen yoktu. Çok erken yaşlardan beri bir misyonum olduğunu biliyordum ve müziğimle dünyayı dolaşacaktım. Müzisyen olarak doğdum; müzik benim kaderim ve misyonumdu.

– Viyana’ya hiç taşınmasaydınız, Tunus’ta kalsaydınız bu şu anki sizi değiştirir miydi sizce?

O zamanlar Tunus’ta kalmanın benim için bir seçenek olduğunu düşünmüyorum. Hayallerimin başka bir yerde gelişmesi gerektiğini biliyordum. Dolayısıyla ülkeden uzaklaştım çünkü orada kalsaydım ve çevremdekilerin tavsiyelerini dinleseydim, belki pop ya da çeşitleri müzikler yapardım. Viyana’da tanıştığım insanlar, oradaki maruziyet beni aynı zamanda bugün olduğum kişi yaptı. Viyana’da ilk kez gerçek bir piyano gördüm ve müziğimi, bestemi ilk kez Viyana’da sahnede çaldım. Benim için kolay değildi, yavaş yavaş kariyerimi inşa ettim. Her şey için savaştım ama yine de güzel bir yolculuktu ve her günü bir öğrenme süreciydi.

MÜZİSYENLER BÜYÜK BİR AİLE

– Türkiye’den İskandinavya’ya, Hindistan’dan Fransa’ya dünyanın dört bir yanından isimlerle pek çok harika çalışmaya imza attınız. Farklı coğrafyalardan müzisyenlerle çalışmanın müziğinize etkisi nedir?
Müzisyenler benim için büyük bir ailedir. Hintli müzisyenlerle çalmak farklıdır, Türk müzisyenlerle çalmak farklıdır… Klasik müzisyenlerle çalmak, caz müzisyenleri ile çalmaktan farklıdır. Benim, dünyanın dört bir yanından farklı müzisyenlerle birlikte müzik yapma fikrim şu: O benim kardeşim. Onun belki başka bir düşüncesi var, başka bir felsefesi var ama sonuçta aynı müzik sevgisini paylaşıyoruz. Her zaman derine bakmayı ve görmeyi denemek gerekir. Müzisyenlere tavsiyem de budur. Buluşabileceğimiz, sohbet edebileceğimiz ve birlikte müzik yaratabileceğimiz o ortak zemini bulup, ona dokunun.

Müzisyenler müzik yapmaya harcadıkları mesaiden çok daha fazlasını müzik dinlemek için harcarlar. Sizin dinlerken etkilendiğiniz isimler var mı?

Çok müzik dinlerim ama sadece müzikten ilham almadım. Bazen sokaktaki basit bir olay, okuduğum bir kitap, tanıştığım bir insan ya da tattığım bir yemek bana ilham olabiliyor. Benim için müzik, temas kurduğum her şeyin bir yansıması. Tüm bunlarla birlikte asıl ilhamım, daha önce tanıştığım veya daha önceden tanıdığım müzisyenlerden geliyor.

Her günüm ud sesiyle başlar

– “Vokalim yeni sesler keşfetmemi sağlayan bir enstrüman. Ud, vokalimin bir uzantısı. Aynı zamanda vokalim de udumun bir uzantısı” diyorsunuz. Müzik yapmak istediğinizi anladığınızda enstrümanlarınıza nasıl karar verdiniz?
Ud, Tunus’ta ulusal enstrümandır. Ud’a olan aşkımı zamanla keşfettim. Aynı zamanda altı yaşımdan beri telli bir çalgı olan kendi enstrümanımı yapıyorum. Bir enstrüman satın alma fırsatım olduğunda gitar ya da başka bir enstrümanı değil, yine udu seçiyorum. Bugüne kadar her sabah güne udumun sesiyle başladım. Ud ile olan aşk hikâyem benim için hâlâ çok taze. Ud bana hâlâ çok ilham veriyor, sesinin ve dokunuşunun tadını çıkarıyor.

“Müziği bir dua etme şekli olarak görüp, seslerin mucizesiyle en yukarıya doğru tırmanarak nihayetinde Allah’a ulaşmaya çabası” olduğunu söylüyorsunuz. Öyleyse, müziğin ilahi bir boyutu olduğuna mı inanıyorsunuz?

Şüphesiz! Müziğin ilahi bir boyutu kesinlikle var. Müzik sizi ağlatabilir, güldürebilir, tüylerinizi diken diken edebilir, dans ettirebilir… Müzik, size hayal ettirir ve sizi iyileştirir. En azından müziğin bana yaptığı şey bu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir