Türkiye İşçi Partisi (TİP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) tarafından düzenlenen “Geleceğin Türkiye’si için Hafıza, Hakikat ve Hesaplaşma Konferansı” sona erdi. Konferansta açılış konuşmasını yapan AİHM eski yargıcı Rıza Türmen “İnkar yerine hakikati koyamadığımız, cezasızlık yerine adaleti koymadığımız sürece toplumsal barışı sağlayamayız.” dedi.
Sabah saat 10.30’da Ankara’daki İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Kongre Kültür Merkezi’nde başlayan konferansın düzenlendiği salona Cumartesi Anneleri, Çorlu Tren kazası, Soma Katliamı, Gezi Direnişi, Roboski Katliamı, Suruç ve 10 Ekim Katliamları, Tahir Elçi, Hrant Dink, Emine Şenyaşar’ın fotoğrafları asıldı.
“İnkar yerine hakikati koyamadığımız sürece toplumsal barışı sağlayamayız”
İleri Haber’e göre; Üç oturumdan oluşacak konferansın açılış konuşmasını hukukçu, diplomat ve eski milletvekili Rıza Türmen yaptı. Türmen şöyle konuştu:
“Geçmişimiz bugündür. Geçmişi geleceğe bağlayan köprü sorumluluk köprüsüdür. Bu köprü kurulmazsa çocuklarımıza vereceğimiz gelecek de doğru bir gelecek olmayacak” diyen Türmen, “Türkiye’de ki sorunumuz, geçmişimizle barışamadığımız için bugünümüzle de barışamıyoruz. Bundan sonra da pekala geçmişimizi inkar ederek yaşayabiliriz. Ama bu geçmişimize inkardır. İnkar yerine hakikati koyamadığımız, cezasızlık yerine adaleti koymadığımız sürece toplumsal barışı sağlayamayız. Hakikat, Türkiye’de çok büyük bir meseledir. Bugünkü iktidarın masallarıyla halk aldatılmaktadır. İktidarın anlayışı iktidar halkın ne kadar bilmesini istiyorsa halk o kadar bilmelidir. Bu Türkiyedeki hakikatin ortaya çıkardığı bir gerçektir. ‘Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz’ı öldüren polislere ne oldu?’ diye sorulduğunda türkiye’deki cezasızlığın boyutu görülmektedir. Bu cezasızlık Türkiye’deki adaleti içten kemirmektedir. Cezasızlıkla mücadele adaletin gelişi için mücadeledir” ifadelerini kullandı.
Üç oturumdan oluşan olan konferansın “Hafıza” başlıklı ilk oturumunda söz alan isimler ve açıklamaları şöyle:
İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz:
“Bu ülkedeki acılar saymakla bitmiyor, katlanarak çoğalıyor. Bu ülkede anneler ağlatılıyor, adalet istiyoruz. Biliyorsunuz Ali İsmail’i 9 yıl önce kaybettik. 9 yıldır adalet arıyoruz, adaletin geleceği günü sabırsızlıkla bekliyorum. Bu salondakiler iyi ki varsınız.”
Gürkan Korkmaz: Mücadelemiz Gezi’de yitirdiklerimiz ve diğerleri adına
“Gezi’de kaybettiklerimiz adına buradayım. Gezi halktı. Ali İsmail’in sürecini hepiniz biliyorsunuz. Ali İsmail, 38 gün boyunca komada kaldı ancak savcı 38 gün boyunca aktif bir savunma yürütmedi. Ali İsmail vefat ettikten sonra oluşan kamuoyu ile birlikte soruşturma başlatıldı. Kamera kayıtları silinmiş, bilirkişi üstüne 2 kere format atmış. Raporlar, dosyadaki bütün deliller ‘kasten adam öldürme’yi göstermesine rağmen ‘kasten yaralamanın ölümle sonuçlanmasından yargılandılar. En ağır cezayı alan polis 10 yıl 8 ay ceza aldı. 3 yıl bile yatmadan şu anda aramızda. Türkiye adaleti hukuk sistemine bu leke ile kazınacak. hesaplaşmadan, adalet gelmeyecek. Mahkeme salonunda annem çocuğunu öldürenlerin gözüne bakıyordu, ‘Hakim bey şu jandarmaları kaldırın, ben bu ellerimle Ali İsmail’i büyüttüm. Onlara dokunmam’ dedi. Allah bu acıyı düşmanımıza bile yaşatmasın isteriz ama hesaplaşmak ayrı bir şey. Mücadelemiz Gezi’de yitirdiklerimiz ve diğerleri adına. İyi ki yanımızdasınız, iyi ki varsınız.”
“10 Ekim Türkiye’nin en kara tarihlerinden biridir. Biz Suruç’ta yapılan katliama karşı, sokakta öldürülen gençlere karşı barış mitinginde bir arada, bir soluk olmak için oradaydık. Birçok arkadaşımızı maalesef kaybettik. Alana girerken hiç polis yoktu. Benim dikkatimi bu çekmişti. Bunun normal olmadığını düşündüm. Kortejler esnasında iki bomba patladı. Biz bedenlerimizin yarasıyla uğraşırken, polisler gaz bombası attılar, havaya ateş ettiler. Sağlıkçılar yanımızdan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Ambulansların gelmesi engellendi. Bu planlanmış bir eylemdi. Maalesef çok canımız yandı. Bir anne demişti ki ‘Ben öleyim de çocuklara bir şey olmasaydı, onlar misafirdi’ demişti. Acıların tarifi yoktur, ateş düştüğü yeri yakar. Biz birbirimizin yüzüne bakarak acılarını hisseden insanlarız. Mahkeme salonlarında birçok belge ve bilgi gösteriyor ki bu eylemin olacağı istihbarat tarafından biliniyormuş Bile isteye 103 canımızı katlettiler. Adalet, bu zihniyetle gelmeyecek, bu adalet bizim mücadelemizle, direncimizle, bir arada oluşumuzla gelecek. Göstermelik mahkemelerle, talimatlı hakimlerle savcılarla bu adalet gelmeyecek. İyi ki bir aradayız.”
“OHAL ile 130 bini aşkın kamu görevlisi KHK ile görevinden uzaklaştırıldı”
Barış Akademisyenlerinden Işıl Ünal şöyle konuştu:
“Bilim insanı olmak, sınırlamalara, iktidara, baskılara rağmen mücadele etmektir. Biz üstümüze düşeni yaptık. Sonunda ağır bedeller ödedik. Yani devlet bizi görevimizi yaptığımız için cezalandırdı. Barış bildirisini imzaladığımız için hiçbir zaman pişman olmadık. Şu anda 6’lı masada oturan Davutoğlu bunun fikir özgürlüğü kapsamında düşünülemeyeceğini söylemişti. Şu anda nasıl düşünüyor bilmiyorum. 70 gözaltı, 6 tutuklama gerçekleşti. Bize yapılan tehditlerin arkasından bildiriye imza atanların sayısı arttı. Akademideki bu destek çok önemliydi. OHAL ile 130 bini aşkın kamu görevlisi KHK ile görevinden uzaklaştırıldı. Bu insanların yurttaşlık haklarını kullanması engellendi. Bu bizim için de geçerliydi. Ardından OHAL İnceleme Komisyonları kuruldu. 28 Ekim 2021’den itibaren yani 4 yıl sonra sonuçlar geldi. 4 yıl boyunca hukuktan, yargı yolundan yararlanmaları engellendi. Ardından Barış Akademisyenleri için red kararları gelmeye başladı. Hukuksuzca verilen kararlardı. 473’ü devlet 76’sı vakıf üniversitesinden akademisyenler ihraç edildi. Bu kararları verenler aynı zamanda üniversite yönetimleridir. Dolayısıyla burada kendi akademisyenlerinin akademik özgürlüklerini kullanması nedeniyle akademisyenlerini işinden eden rektörlere dikkat çekmek istiyorum. Verilen cezalar ve beraat kararları mahkemelerle ilgiliydi, kişiye göre değildi. Üniversiteler olarak durumun vahim olduğunu belirtmek istiyorum, teşekkürler.”
Cumartesi Annelerinden Ayşe Tepe: Biz faillerin yargılanmasını isterken yargılanan konumuna getirildik
“Ben Ferhat Tepe’nin kız kardeşiyim. 28 Temmuz’da kaçırdılar. Bizim yaşadığımız olaylar Kürdistan’da 90’lı yıllardan bugüne kadar kesintisiz, Roboski, Sur Katliamı’nda da gördüğümüz gibi kesintisiz yaşadık. Çok uzun mücadeleler verdik. Abimin davası zaman aşımına uğradı. Annem 95’ten beri Galatasaray Meydanı’nda mücadele veriyor. 30 yıldan beri hak hukuk adalet arayışımızı sürdürüyoruz. Cezasızlığın kalkmasını istiyoruz. Biz insanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı kabul etmiyoruz. Biz faillerin yargılanmasını isterken yargılanan konumuna getirildik. Bu konuda herkesin bize destek olmasını talep ediyoruz. Türkiye’de veya Kürdistan’da adalet arıyorsanız, faşizm her zaman ensenizdedir. Geldiğiniz için çok teşekkür ederim.”
“Oğlumu en son trenin içinde gördüm”
Çorlu Tren Katliamında eşi ve çocuğunu kaybeden anne Mısra Öz şöyle konuştu:
“Burada olmak çok zor. Bana sıra gelene kadar gelenleri dinlemek, aynı şeylerle karşı karşıya kaldığımızı bilmek, umutlu ama köşeye sıkıştığımızı bilmek çok zor. Ben 8 Temmuz’da Oğuz Ardamı, tek oğlumu ihmal cinayetine kurban verdim. Oğlumu en son trenin içinde gördüm. Koskoca bir adaletsizliğin içinde geçiyoruz. Biz olay yerine giderken şununla karşılaştık; trenin altında cenazelerimiz varken taraflı bilirkişiler rapor hazırlamaya çalışıyorlar. Bizi alandan uzaklaştırmaya çalıştılar. Sonrasında tren kaldırılmamışken yolu döşemeye başladılar. Çünkü o yoldan para kazanıyorlarmış. Ulaşımın durmaması gerekiyormuş. Aysun Köse’ye ‘Daha gençsiniz, tekrar çocuk yaparsınız’ denildi. Bu sese ses olmasaydınız, Çorlu Tren katliamı toplumsal bir davaya dönüşmeyecekti, 4 sanık aklanacaktı. Hafızama kaydolmuş tek bir görüntü var; oğlumun fotoğrafı. O fotoğraftaki gözler ‘Anne hesap soracaksın, benim yaşam hakkımı elimden alanlardan hesap soracaksın’ diyor. Benim o gözlere sözüm var. Ben gencecik anne oldum ve evlatsız kaldım. Aklımda bir söz var, yıllardır adalet mücadelesi veriyoruz, hala bir iddianamemiz yok. En son duruşmaya gittiğimizde tren kazası esnasında 5 yaşında olan Kemal vardı. Kemal annesini ve kardeşini kaybetti. Kemal’in teyzesi, ‘Geçen gün Kemal bana şunu söyledi annemi unutmaya başlıyorum, unutmam değil mi teyze?’ dedi. Biz Kemal’e annesini unutturmayacağız. İyi ki varsınız, sesimize ses olduğunuz için çok teşekkür ederim.”
Farplas Direnişinden Nejla Dolaşık
“Kapitalist sistem faturaları emekçilere, ve biz kadınlara çıkarılıyor. insanlar örgütleniyor. Biz örgütlenerek üstümüze düşeni yapıyoruz. Nazım ustanın da dediği gibi, ‘Büyük insanlığın toprağında gölge yok, sokağında fener, penceresinde cam ama umudu var büyük insanlığın’ umutsuz yaşanmıyor.”
“Bu ülkede zulme uğrayan halkların hafızasını silmek için çok uğraştılar ama başarılı olamadılar. Hakikati de silemediler ama hiç kimse de hesap vermedi. Bu ülkede Kürtseniz, solcuysanız, sosyalistseniz devletin kapısına adım atmakla ötekileşme başlıyor. Hasta tutsaklar bu ülkenin kanayan yarası. Sokaklarda ifade etmediğimiz sürece gelecekte bunu nasıl kurarız bilmiyorum. İnfaz yasası değişikliği faşizmin belgesidir. Dediler ki bu yasadan Kürtler, sosyalistler, solcular yararlanamaz. İleride hesap soracaksak bu belge aklımızın bir yerinde dursun. Aysel Tuğluk hakkında da bir şey söylemek istiyorum. Aysel Tuğluk’a önce ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verildi ancak Adli Tıp Kurumu yeterli incelemeyi yapmadan ‘yaşamını tek başına idame ettirir’ şeklinde rapor verdi. Adli Tıp Kurumu’nda bir nörolog olmadan böyle bir karar verilmesi hukuksuzluğu ortaya koyuyor. İtirazlarımız üzerine göstermelik bir nörolog getirdiler, yine aynı raporu verdiler. Kötü muamele gözaltında başlıyor, Yargıtay’a kadar sürüyor. Bu ülkedeki hukuksuzluklara direnen avukatlar olarak bu hukuksuzlukların peşini bırakmayacağız, takipçisi olacağız. Mücadelemize devam edeceğiz.”
Roboski aileleri için Ferhat Encü
“Coğrafyası 4 parçaya bölünmüş, bu coğrafyada hayat mücadelesi, dil, kültür, özgürlük mücadelesi verirken sistematik şiddete maruz kalan halkı Roboski şahsında dile getirmeye çalışacağım. İnsanların çocukların üzerine bombalar yağdırırken, orada yaşanan acıya müdahale etmeyen bir durum da söz konusuydu. O gündür bu gündür bu hakikat mücadelesini vermeye çalışıyoruz. Sorumluların cezalandırılmasını talep ediyoruz. Bu sistemin varlığı dönüştürülmeği sürece bu hiçlik devam edecektir. Katliamdan bir hafta sonra ailelerin şikayeti üzerine aileler sorguya alındı, dosyaya gizlilik kararı getirildi. 1,5 yıl hiçbir şey yapılmadı. 1,5 yıl sonra askeri mahkeme takipsizlik kararı verdi. Sanki ortada yaşamını yitiren 34 insan olmamış gibi… Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. O da eksiklikler gerekçesiyle dosyayı geri gönderdi. Roboski Anneleri bu toplumun ötekileştirilmek istenen gerçeklerini ortaya çıkarmak için büyük bir mücadele verdi. Bu mücadele sonunda aileler hakkında soruşturmalar, yargılamalar geldi. Çalmadığımız kapı, görüşmediğimiz kimse kalmadı. Böyle bir hakikatle karşı karşıyayız. Sistematik bir yok etme politikası ile karşı karşıyayız. Bu cezasızlık politikası ülkede bir yönetim biçimi haline getirilmek isteniyor. Elbette adalet sağlanana kadar peşini bırakmayacağız, hesap soracağız. Bu kadar faşizmin kendini kurumsallaştığı bir durumla karşı karşıya olsak da buna göz yummayacağız.”
Soma için Kamil Kartal
“Tam 8 yıl 22 gün önce Türkiye bin ve dünyanın sayılı büyük katliamı Soma’da gerçekleşti. Bir maden kenti olan Soma sahiplenildi, 301 madencinin ailesi 6 ay boyunca çok büyük baskılara maruz bırakıldı. Kesintisiz bir mücadele gerçekleştirildi. Bu süreç içerisinde Türkiye’de ilk defa işçileri katledenler 18-26 yıl arası ceza aldı. Soma kendisini bir biçimde kendisine verilen destekle ifade edebildi. Davayı, başta Selçuk Kozağaçlı, Can Atalay’ın da olduğu birçok avukat sahiplendi. Soma’ya benzer çok katliamlar yaşandı fakat Soma’daki toplumsal güçlerin davayı sahiplenmesiyle farklı bir yere oturdu.”
Suruç Aileleri için Metin Kılıç
Suruç’ta 33 insanımızı yitirdik. Suruç’a doğru yola çıktık fakat cenazeleri Antep’te aldık. Daha yoldayken Bursa İlçe Emniyet Müdürü baskı uygulayarak cenazeleri nasıl defnedeceğimizi sordu. Konuşmak o kadar zor ki… Bizi hiçbir devlet yetkilisi aramadı. Bizi savcılıkta ifade için, terörle mücadele için aradılar. Hiçbiri taziye için aramadı. Mahkeme sürecinde de aynı durumlar gerçekleşti. Her mahkemeye gidişimizde sanki bir işgal ordusu gibi yoğum bir güvenlik önlemi ile salona alınıyoruz. Bizim mücadelemiz devam edecek.”
Şenyaşar ailesi için Ferit Şenyaşar
“Annemin selamını iletiyorum. Biz bu olayda kurban seçildik. Siyası talimatlarla suçlu biz gösterildik. 4 yıldır hastane davasında gizlilik kararı var. Bu katliam, kolluk kuvvetlerinin önünde meydana geldi. Bütün devlet kurum kapıları bize kapatılınca biz de adliye üzerinde nöbete başladık. Bir yılı aşkındır nöbetimiz sürüyor. Bir sürü insan bizim nöbetimize sahip çıktı. Avukatlar davamızda yanımızdadır. Bütün bu kamuoyu baskısıyla 4 kişi tutuklandı. Katliamı yapanlar milletvekillerinin akrabalarıdır. Dava üzerinde bizim açımızdan gizlilik kararı devam ediyor. Edindiğimiz bilgilere göre milletvekili talimat vererek ‘Hastaneden kimse canlı çıkmayacak’ demiş ancak biz mücadelemizi sürdürüyoruz. Biz göstermelik bir adalet istemiyoruz, gerçek anlamda bir adalet sağlanana kadar mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.”