Halkların Demokratik Partisi (HDP) Küme Başkanvekili Meral Danış Beştaş Meclis’te gerçekleştirdiği basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2022 yılına dair müracaat tahlil ve istatistiklerini açıkladığı bilgisini veren Beştaş, en çok müracaatın Türkiye’den yapıldığını söyledi. Beştaş şöyle konuştu:
“Şu an itibariyle AİHM’de bekleyen 20 bin 100 dava var. Ülke aleyhine açılan dava. Türkiye ihracatta rekor kıramıyor, kalkınmada rekor kıramıyor, büyümede rekor kıramıyor fakat adaletsizlikte hukuksuzlukta ülkeden kaçıştan üst üste rekor kırmakta milletlerarası istatistiklerde daima aksilikte birinci sıraya yükselmeyi başarıyor. Türkiye’deki adaletsizlikten ötürü adaletten medet ummayanlar AİHM’e başvuruyor ve üstelik son periyotlarda AİHM kararlarını da tanımlanamayan hukuksuzlukta tepe yapan bir ülke gerçekliğini yaşıyoruz. Buna ait örnekler sıkça kamuoyunda tartışılıyor. Yüksekdağ, Demirtaş, Kavala kararı, İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’ın ‘umut hakkı’na ait verilen ihlal kararı ve daha birçok kararı da Türkiye tarafından kabul edilmediğini ve uygulanmadığını da belirtmek isterim” dedi.
Beştaş’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
YALAN OLDUĞUNU ŞAHSEN YAŞIYORUZ: Öbür bir rekor ne? Türkiye Suriye, Afganistan ve Irak ve Pakistan’dan sonra AB ülkelerine en çok iltica talebinde bulunan ülke. Yurttaş Türkiye’den kaçıyor, kaçmak istiyor ve iltica talebinde bulunuyor. Neden bunu yapıyor? Demokrasi, adalet, liyakat yok. Ömür hakkı yok, azap görmeme hakkı yok, en kıymetli olanı niyet ve tabir özgürlüğü yok. Bunun sebebi adaletten, demokrasiden ve liyakatten büsbütün kopan bir iktidar gerçekliği olduğunu söz etmek istiyorum. Ancak alışılmış ki Almanya bizi kıskanıyormuş. Nasıl bir kıskanmaysa bunu acı acı gülerek söz edebiliriz. Onlar kıskana dursunlar bizim yurttaşlarımız Almanya’ya gitmek için yolları aşındırıyor. Kanada’ya gidenler kıtaları aşındıran mülteci gerçekliği önümüzde duruyor. İki tane realite var bir yandan AKP o denli pembe tablolar çiziyor ki bazen bu ülkede yaşıyor muyum diye ben de kendime soruyorum. Fakat öbür yandan gerçekler yaşadığımız gerçekler. Hiç kimse yaşadıklarının yanında söylenenleri dikkate almaz inanmaz. Zira palavra olduğunu şahsen yaşıyoruz.
AB ÜLKELERİ DE İKTİDARIN NASIL PALAVRA ATTIĞINI BİLİYOR: AKP-MHP siyaseti büsbütün palavra üzerine kurulmuş. Sabah öğle akşam palavra atıyorlar. Günün bütün şartlarında palavra üzerine palavra atıyorlar. Palavraları o denli sirkülasyonda kalıyor sanmayın. En fazla bir saat bilemediniz iki saat palavraları dolanımda kalıyor. İkinci saat yeni bir palavrayla evvelki palavranın tesirini yitiriyor ve inandırıcılıklarını yitiyorlar. Bu palavra üzerine şurası iktidarı göndereceğiz. Az kaldı. Hiç kimsenin, bir iktidarın vatandaşı mecbur kılma müddeti bundan daha uzun olamaz. Bu palavra siyaseti milletlerarası dolanıma da girdi. Artık AB ülkelerinde de Türkiye’de AKP iktidarının nasıl büyük palavralar attığını biliyorlar. İçerideki nefret ve kutuplaştırma siyasetini ırkçılık siyasetini memleketler arası alana da ihraç ediyorlar. İhraç bu türlü artacak sanıyorlar. İhracatı arttıramıyorlar ancak kendi palavralarını ihraç ederek bu yanılgıyı yaşıyorlar.
YARGI TEŞVİK EDİYOR, YASALLAŞTIRIYOR, AKLIYOR: Şu anda Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri Türkiyeli göçmenler ortasında nefret söylemi hakaret kışkırtma ve ırkçılık suçlaması doğuran hareketlerde Türkiye’den giden AKP’li siyasetçilerin odak olması nedeniyle Almanya ve Hollanda hükümetleri tedbir alma yoluna gitti. Almanya’da AKP’li siyasetçilerin Kürtlere ve muhaliflere yönelik ırkçılık aşılayan şiddete ve suça teşvik eden telaffuzları Almanya Anayasayı müdafaa örgütü tarafından bir güvenlik tehdidi olarak kabul edilmeye başlandı. Önemli bir sorun aslında bunun üzerinde herkesin düşünmesi gerekiyor. Ne yazık ki AKP-MHP koalisyonun sistematik yürüttüğü kutuplaştırıcı, kriminalize edici lisanı ve nefret telaffuzuna karşı Türkiye’de biliyorsunuz yargının hiçbir rolü yok. Yargı teşvik ediyor, yasallaştırıyor. Bunların öznelerini aklayarak devamına sebebiyet veriyor. Nefrete karşı duran bizler, kutuplaştırmaya karşı duran bizler ve öbür muhalefet güçleri keyfi bir terör suçlamasıyla her gün her saat karşı karşıya kalıyoruz. Bu nefret siyaseti, kutuplaştırıcı siyaset, AKP’lilerin artık iliklerine kadar işlemiş durumda. Geçen haftalarda AKP’li bir milletvekilinin Meclis’te de söyledik, Almanya’da davacılara ilişkin bir dernek ziyaretinde kullandığı nefret ve tehdit lisanının sesi Türkiye’ye kadar geldi Büyük bir infial yarattı ve Almanya hükümetini tedbir almaya zorladı. Bu ayıp ve utanç Türkiye’nin değil AKP’nindir. Onlara kâfi demek istiyorum. Türkiye’de büsbütün toksik hale gelmiş bir lisan kullanılıyor. Avrupa kamuoyunun da buna tanıklık ettiğini biliyoruz. Umarız kendileri de bizim muhalefetimizin buna karşı ne kadar büyük bir direniş içinde olduğumuzu görmelerine vesile olur.
ERDOĞAN AVRUPA’DA DA YALNIZLAŞIYOR: Öbür yandan Avrupalı önderler Erdoğan’ın seçim propagandasının aracı olmak istemiyorlar. Avrupa ülkeleri bu propagandanın yeri olmak istemiyorlar. Birinci sefer miting ve aktiflik üzere tertiplerinin müsaade alınması zaruriliği getirildi. Görünen o ki Erdoğan yalnızca Türkiye’de değil Avrupa’da da yalnızlaşıyor, tolere edilmiyor, edilmeyecek. 85 milyonluk bir ülkeden kelam ediyoruz ve Türkiye dış siyasetinin AKP çıkarlarına büsbütün endekslemek istenmesi bu sonuçlardan birini ortaya koyuyor.
ERDOĞAN TÜRKİYE DEĞİLDİR: AKP Genel Lideri Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı sıfatıyla Almanya, Hollanda’ya yahut öbür ülkelere gitmiyor. Bu müsaade alma zaruriliği ve Almanya’da buna müsaade verilmemesi AKP zihniyetindendir, bu dilindendir, ırkçı söylemlerindendir. Ve gerçi Erdoğan, bunu asla yasal gördüğüm için söylemiyorum, bu yasakların önderlerini yapan biri olarak, sanki ne düşünüyor diye sormaktan kendimi alıkoyamayacağım. Van’da 7 yıldır partimizin propaganda ya da bir çalışma yapması aralıksız yasaklanıyor. Partimizin her yerde karşısında keyfi münasebetlerle yasak konuluyor. Ancak AKP Türkiye değildir. Erdoğan Türkiye değildir. Bu ırkçı, kutuplaştırıcı telaffuzlara karşı bu uğraş büyüyecek ve bunların üstesinden geleceğiz.
KAPATMA DAVASI HUKUKSUZLUK VE SKANDALLAR YUMAĞI HALİNE GELDİ: Sizlere artık bir dava kıssası anlatacağım. Tane tane anlatacağım. Partimiz hakkında bir kapatma davası var. Kampanyayla açılan bir kapatma davası. Bunun öncülüğünü de Bahçeli yapıyor ve peşi sıra Erdoğan ve öbür sözcüler gidiyor. Kapatma davası sürecinin yalnızca MHP’nin talebi olduğunu düşünmesin. Sık sık görüşen, doğum günleri kutlayan iki kişinin birbirinden kıymetli bir bahisten kelam etmemiş olması mümkün değildir. AKP biraz geride durmaya çalışıyor tahminen ya da o denli gösteriyor lakin ortak bir karar olduğunu söylemek istiyorum. Kobanê ve HDP kapatma davasının bir hukuksuzluk ve skandallar yumağı haline gelmiştir. Yargıtay cumhuriyet başsavcılığı hani o Bahçeli’den daha tesirli konuşan başsavcı var ya hukukçu olduğunu hiç hatırlamıyor unutuyor gidip AYM’nin önünde İç İşleri Bakanı üzere konuşuyor. Tek bir hukuksal terim duyamazsınız tek bir yol kararı anayasa kararı duyamazsınız. Büsbütün siyasi değerlendirmelerle üstelik kendisinden evvel tekraren söylenmiş siyasi telaffuzlar hesabımıza bloke konulmasının nasıl değerli olduğunu talep eden bir başsavcı. Burada ne yapıyor. Kobanê kumpas davasının kapatma davasına yetmeyeceğini anladılar. Tezgah o kadar büyük ki yeni bir tezgah kurmaya karar verdiler.
GİZLİ ŞAHİT DAVET EDİLİYOR: Yargıtay başsavcılığı daha evvel iki sefer reddedilen hazine yardımına bloke koyma kararını 3’üncü defa 13 Aralık 2022’de bir daha istedi. Bunun üzerine nedense AYM bekledi 29 Aralık’ta yani 16 gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sen bloke istiyorsun lakin senin elinde ne var niçin bloke koyayım buna, 5 gün içinde bana kanıtları gönder dedi. Aslında bu yazıyı yazması bile ellerinde bloke koymak için hiçbir münasebet olmadığını ortaya koyuyor. AYM somut münasebet istedi. Pekala, ne yaptı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı? O ana kadar elinde olmayan zati mevcutta da bulunmayan kanıt arayışına girdi. 31 Aralık 2022 günü, 29 Aralık’tan 2 gün sonra hepimiz yeni yıla girmeye hazırlanıyor her taraf kapalı tatil nedense bir şey oluyor. Bir bâtın şahit gidiyor adliyeye. Niye gidiyor? Bâtın şahit gazetecilerle ilgili beyanda bulunmak için davet ediliyor. Ancak nasıl oluyorsa o saklı şahit kapatma davasıyla ilgili bir beyanda bulunuyor. Kulağa nasıl geliyor sinema senaryosu olacak kadar garip. 2 Ocak 2023 günü başsavcılık çabucak bu ifadeyi göndermiş. Emniyet’e demiş ki bu türlü bir söz var bana evrak gönderin. Nasıl olmuşsa 100 sayfalık hazır doküman başsavcılığa gönderilmiş. Bunlar da 3 Ocak’ta bunu AYM’ye göndermiş. E sonra 5 Ocak’ta da AYM bloke kararı koymuş.
BU KUMPASI BÂTIN KURMAYA BİLE GEREKSİNİM DUYMUYORLAR: Bunun neresinde hukuk var kanıt olma özelliği var. Bunun neresinde adalet var. Hiçbir yerinde. Açıkça oyun oynuyorlar. Kumpas kuruyorlar. Bu kumpası bilinmeyen kurmaya bile muhtaçlık duymuyorlar. Yani şunu bilmiyorlar mı? Bizim avukatlarımız, bizler o dokümanları alacağız, tarihlerine bakacağız. Bu zımnî şahit yerin tabanından mi çıktı? İki yıldır kapatma davası var bu bâtın şahit şimdiye kadar neden konuşmadı? Bloke kararından sonra iki gün içinde tatil gününde bu kapalı şahit nasıl ortaya çıktı? Kim emretti Bunların hepsi palavra diyoruz. HDP’yi kapatmak istiyorsunuz. Bunu anladık. Paramızı kesmek istiyoruz. Halkımızın vergileriyle anamızın ak sütü kadar helal, o takviyesi kesmek istiyoruz. Bunu anladık. Şimdilik kestiniz. Pekala, bu bu türlü mi devam edecek? Hayır.
CEVABINI 14 MAYIS’TA VERECEĞİZ: Kurduğunuz kumpas, bu davaya değildir. Siz demokrasiye kumpas kuruyorsunuz. Temsiliyette kumpas kuruyorsunuz. Kürt halkının Türkiye halkıyla birlikte iradesine kumpas kuruyorsunuz. Siz seçimleri kaybedeceğinizi bildiğiniz için HDP’nin oylarının bir formda sonuca tesirli olmaması için bir kumpas içindesiniz. Ve hele hele AYM’nin ‘ben seçim takviminde karar verebilirim’ karşılığı göz nazaran göre bu kumpasın ne kadar büyük olduğunu da ortaya koyuyor. Evet, zımnî şahitler hukukta olağanda de kanıt değildir. Kanıt niteliğine haiz değildir. Yan kanıt gerekir. AİHM ve AYM kararları bunu defaten söyler. Saklı şahit beyanıyla hesaplarımıza bloke konulması kabul edilemez. Bu kıssa AKP’nin partimizi kapattırmak etkisiz kılmak tasfiye ettirmek kıssasıdır. Yalnızca bize yönelik değildir. Bütün muhaliflerin kıssasıdır. Ekrem İmamoğlu davasında ahmak kavramında verilen davanın kıssasıdır. İBB’ye el koyma öyküsüdür. Muhalefeti etkisiz kılma kıssasıdır. AKP esasen hukukla bütün bağını koparmış artık de bize yönelik bu kumpaslarla palavrayla kalkıp palavrayla oturarak öykülerinin bittiğini her gün tekrar tekrar ilan ediyorlar. O öyküleri de palavra hile ve kumpastır. Biz onlara bunun yanıtını 14 Mayıs’ta en güçlü biçimde vereceğiz. Halkımız bu karşılığı verecek, az kaldı. (HABER MERKEZİ)