Bakırköy cezaevinde tutuklu bulunan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Kurulu Lideri Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Hapishane Günlükleri ile Kozmik gazetesindeki yazılarını sürdürüyor. Bugün, yargılandığı davanın İstanbul Adliyesi’nde yapılacak duruşmasında karar çıkması beklenirken, Fincancı günlüğüne cezaevlerindeki kitap bulma sorununu yazdı:
“Her talebin dilekçe ile iletildiği hapishanede vakit zaman dilekçelerin kör kuyuya atıldığı hissi yaşıyoruz. Kütüphaneciyle maltada karşılaşmasam, dilekçemin eline dahi ulaşmadığından haberim olmayacak. Bu hafta dışarıdan gönderilen kitapların denetim edilerek dağıtımı yapılacağından kütüphaneden kitap temin edilmeyeceğini, dışarıdan gönderilen kitapların da iki ayda bir 7, evet gerçek okuyorsunuz, yazıyla da yalnızca yedi ile sonlu olduğunu öğrenemeyecektim. Kütüphane görevlisinin hassas ve bu türlü iki ayda bir haftaya sıkıştırılmış dışarıdan gelen kitapların denetimi yoğunluğunda özverili tavrıyla kütüphaneden kitap alabilmiş, üzerine dostlardan gelen yedi kitapla buluşmuş olsam da belirsizlik ötesine geçen ve bir hak ihlalini daha peşine ekleyip şiddetini pekiştiren bir durumla karşı karşıya burada beşerler. Duruşma için sevk edilmeden çabucak evvel Sincan’da da dışarıdan gönderilen kitapların dağıtımının iki ayda bir olduğunu öğrenmiştim ancak en azından sayı hududu yoktu. Kütüphaneden bir kezde 5 (beş) kitap alabiliyorduk. Bakırköy ise 3 (üç) ile sınırlamış bu sayıyı. Yılda bir kitap dahi okumayanların ülkesinde yaşıyor olsak da tarihinin eğitim seviyesi ve donanımı en yüksek insanları barındırmakta olan memleket hapishanelerinde bu sayılar, sevgili Nilgün Toker’in geçtiğimiz günlerde sevgili Serpil İlgün’le yaptığı söyleşideki o tek sözcükle ‘saçma’. Bu hapishanede 2016 Haziran’ında on gün kaldığımda, gittiğim koğuşun üst katındaki ortak alan çepeçevre kitaplarla donatılmıştı. Uzun yıllar ve canlarla ödenmiş bedelleri taşıyan uğraşlar, elde edilmiş pek çok hak üzere kitaplara erişimi de imkanlı kılmıştı. Sonrasında ‘saçma’ tüm hayatımıza el koyarken, uzun uğraşlarla kazanılmış o haklar da üçer beşer yok edilmişti bu küçük ölçekli örnekte de görüldüğü üzere. At sineği olma inadımın ne kadar yerinde olduğunu bir sefer daha hissettirdi bu hapishanede yaşananlar. Bizler özgür yurttaşlar olma irademize sahip çıktığımızda, görmeliyiz ki ‘devlet’ ne Hobbes’un Leviathan’ı üzere vahim bir ejderha ne de Sokrates’in hantal atıdır. Bizim dayanışmamızla oluşturduğumuz, oluşturacağımız örgütlerimiz, titizlikle denetlenmesi gereken bir tertiptir ve bu kontrollerden kaçınmak, çekinmek kolay kolay bu tertibi bir hata şebekesine dönüştürebilir, dönüştürmektedir de… Godot’u beklemeyin, gelmeyecek. Godot siz, biz hepimiz. Bizim irademiz, bizim dayanışmamızdan sızan umuttur.” (YAZININ TAMAMI)